Mezopotamya’nın Semavi Dinlerin Öncüleri Sümer Uygarlığı

 


Sümerler

M.Ö. 4.000 yıllarında Mezopotamya (ırmaklar arası) denilen bölge bir göç dalgasıyla sarsılır. Bölgenin konukları, sonra da ilk sahipleri olah bu Asyalı göçmenler uzun yıllar süren yerleşme çalışmalarına başlarlar orada ve özellikle de bölgenin aşağı kesimini kendilerine yurt edinirler. Tarih ”Sümerler” adını veriyor bu uygar göçmenlere ve ”yazının mucitleri” olarak yüceltiyor onları. Yazının bulunuşuyla, bin yılların oluşturduğu kültür birikimi kolayca taşınabiliyor bir bölgeden ötekine. Sümerler de yazılı uygarlığın öncüleri olarak tarih dönemlerini başlatıyorlar.


 

Sümerler’in Mezopotamya’daki konumu

Sümerlerin, arasında kendilerine yurt kurdukları bu iki ırmak Dicle ve Fırat. Sümerler’in gelişlerine değin boş olan bu yöre sürekli su baskınlarına uğradığından her yan bataklıklar içinde. Sümerler bu bataklıkları kurutuyorlar; tarlaları sulamak için kanallar açıyorlar; taşmaları önlemek için setler yapıyorlar. Su baskınlarından korumak için evlerini setler üzerinde kuruyorlar, kentlerini surlarla çeviriyorlar. Surların gerisinde de saraylar ve Zigguratlar bulunuyor.

Sümerler Kimdir? Mezopotamya'nın Öncüleri Sümer UygarlığıZigguratlar

Nedir bu Zigguratlar? Öncelikle birer tapınak, ardından da birer gözlem kulesi Sümerler’in, çağlarına göre gökbilimde de ileri oldukları göz önüne alınırsa, bu zigguratların işlevi daha kolay anlaşılır. Ayrıca, ziggurat deyip de geçmeyelim. Bugün, birçok dilin bir arada konuşulduğu bir yeri anlatmak için kullandığımız ”Babil Kulesi” deyimi ta bin yıllar ötesi Mezopotamya’sından süzülüp gelmiş günümüze. Babil Kulesi bir ziggurattan başka bir şey değil. Tevrat’ın birinci kitabı Tekvin’in on birinci’bölümünde anlatıldığına göre; Tufan’dan sonra insanlar aynı dili konuşurlarken, yerleştikleri Sinear bölgesinde kendilerine bir şehir ve yüksek bir kule kurarlar. Tanrı da birbirlerini anlamasınlar diye onların dilini orada karıştırır. Sinear, Sümerler’in yerleşmiş oldukları Aşağı Mezopotamya’ya verilen addır.

Ziggurat - Sümerler
Ur Zigguratı

Gördüğümüz gibi, binlerce yıl öncesinin ziggurat kavramı Kutsal Kitap’ta da yer alarak günümüze değin ulaşıyor. Sümerler’in öncülük ettiği Mezopotamya uygarlığı daha sonra Babil ve Asurlular tarafından Anadolu’ya da taşınacak, kendisi de Anadolu uygarlık ve kültüründen etkilenecek ve oluşacak bu sentez, bir inanç siştemi içinde bir yandan daha sonra ortaya çıkacak olan tek Tanrılı Göksel dinleri etkilerken öte yandan da çok Tanrılı Yunan dini ve mitolojisine ve onun “Yunan” diye bilinen birçok kavramına kaynak hazırlayacaktır.

Din ve Bilimin Öncüsü Sümerler

İlk çağlar, bilindiği gibi dinin, bilimin ve efsanelerin içiçe yaşadıkları dönemdir. İnançların ve onlardan doğan efsanelerin kişi ve toplum üzerindeki etkileri ise çok güçlüdür. Efsaneler, bir toplumun düşünme ve hayal gücünü gösterir. Bir “başka deyişle, kişilerin doğa karşısındaki davranış biçimlerinin ürünleridir dinler ve efsaneler. İlkel insan esen yele, yağmura, gök gürültüsüne, yıldırıma, doğuma, ölüme, gece ve gündüze kendince anlamlar verir. Kendine göre yorumlar doğa olaylarını. Bu davranış ve yorumlardan da dinler ve efsaneler çıkar ortaya.

Deneye ve gözleme dayanan pozitif bilimlerin gelişmesi için bin yılların geçmesi gerekecektir. Gözlem bütünüyle yok değildir gerçi. Ancak, olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi, neden-üstün güç biçiminde kurulur. Doğa olayları bir üstün güce bağlanır, çoğu zaman da doğrudan bir üstün güç, bir tanrı ya da tanrıça tarafından temsil edilir. Henüz deney ve gözlemle bir neden-sonuç ilişkisine varmaya yatkınlıktan uzak ilkçağ insanının doğayı açıklama biçimidir ilkel din ve efsaneler.

Ur Kraliyet Sancağı - Sümerler
Ur Kraliyet Sancağı

Eski Yunan inanışına göre yıldırımları fırlatan doğrudan baştanrı Zeus’tur örneğin. Depremi Poseidon yapar. Helios tanrı, güneşin kendisidir. Lodos, poyraz diye adlandırdığımız fırtınalar Lotus ve Boreas adıyla kişileşmiş doğa güçleridir. Gökkuşağı Eski Yunanlara göre tanrılar arasında habercilik görevi yapan tanrısal bir genç kızdır. Ve böyle nice örnekler vardır daha. Basit birey, bu inançlar içinde yaşarken M.Ö. 7. Yüzyıldan başlayarak Anaksimenes, Anaksagoras, Thales, Herakleitos gibi Anadolulu düşünürler bu kavramları çoktan bir yana iterek bilimsel düşünceye doğru yönelmişlerdir. Ama, kaynağını Mezopotamya ve Anadolu’dan alan bu çok tanrılı inanç sistemi varlığını. M.S. 4. Yüzyıla değin sürdürür.

Sümerler uygarlığın öncüleri oldular. Ama, bilimsel düşünceye ulaşmak için vakit çok erkendi henüz. Bu nedenledir ki, onlar da kendilerince bir inanç sistemi kurarak doğa olaylarını açıklamaya çalıştılar. Ve bu sistem sonraları tek Tanrılı ”Göksel dinlere”de kaynaklık etti.

Sümer Tanrıları

Sümer panteonunda çeşitli tanrıların adı geçmekle birlikte tapım, üç tanrı çevresinde toplanıyor daha çok: An, Enlil ve Nin-Hur-Sağ. Tüm evren bu tanrılar arasında pay edilmiş: An’a gökyüzü, Enlil’e hava ve yer, Enki’ye de Apsu yani “Boşluk”un tatlı suları verilmiş. Efsaneler oluştukça bu tanrıların sayıları, görevleri ve kişilikleri de değişiyor. Başka tanrılar da çıkıyor ortaya. Bunlardan Nammu sonraları önem kazanıyor. Denizler tanrıçası olan Nammu, Yer ve Gök’ü doğuruyor. Denizin bütün tanrıların anası sayılması belki de, ilk insanların, suyun her şeye hayat verdiğini görmelerinden ileri gelmekte.

Sümer din adamı heykeli
Sümer din adamı heykeli

Bu öyküleri dikkatli bir gözle incelediğimizde Sümerler’ de kaynağını bulan, Mezopotamya uluslarınca yaratılmış Enuma Eliş’in, Hesiodos’un yapıtı “Theogonia” üzerindeki etkisi belirginleşiyor. Enuma Eliş Mezopotamya tanrılarının, Theogoni ‘da Eski Yunan tanrılarının doğuşlarını anlatıyor. Her iki yaratılış destanında da büyük benzerlikler var. Bu makele bizim de amacımız zaten Doğu-Batı efsaneleri arasındaki bu benzerlikleri ve etkileri belirlemek. ”

Enlil daha sonra, hava ve yer tanrısı olma niteliğinin yanına, ”Rüzgârların Efendisi” olma niteliğini de ekleyerek baş sıraya yükseliveriyor. Ayrıca, insanoğluna gerekli araçları veren ve doğayı onun buyruğuna koyan da Enlil. Bir Sümer şiiri bunu şöyle anlatıyor:

Kararından dönmeyen tanrı Enlil

iyiyi ve güzeli yaratı.

Gök’ü Yer’den

Yer’i Gök’ten ayırdı

Bolluk ve bereket getirdi yeryüzüne.

Sümerler’in Yazılı Destanları

Sümer şehir-devletleri ortadan kalkınca, bunların yerlerini birer Sami toplumu olan Babilliler ve Asurlular alıyor. Sümer yazılı destanları, Akkadca, Asurca ve Babilce’ye çevriliyor. Bu yeni toplumlar inançlarını da Sümerler’den alıyor ve ona kimi katkılarda bulunuyorlar. Sümer devletleri tarihten silineli bir hayli zaman olmuştur gerçi, ama kültür ve uygarlıkları her alanda etkilerini sürdürmektedir hâlâ. Artık konuşulmayan bir dil olan Sümerce, bir kültür dili olarak Babil ve Asur okullarında okutulmaktadır. Sümer düşüncesinin yarattığı inanç sistemi Anadolu uygarlıkları üzerinde de etkili olur. Ne var ki, Anadolu uygarlığı da Mezopotamya’yı etkiler.

Sümer çivi yazısı ile yazılmış kil tablet
Sümer çivi yazısı ile yazılmış kil tablet

Bu karşılıklı etkilenmeler sonucu ortaya çıkan sentez ise giderek göksel dinler üzerinde gösterir ağırlığını M.Ö. 15. Yüzyıldan başlayarak Yunanistan’daki Miken uygarlığının -daha çok da deniz yoluyla- Doğu dünyasıyla ilişkiye geçmesi sonucu birçok inanç kavramı Batı’ya geçer. Dahi ozan Homeros, İlyada ve Odysseia adlı dev yapıtlarında, yüzyıllar boyu Anadolu’da ve Mezopotamya’da anlatılan efsanelere yeni bir yorum getirir. Hesiodos da ”Theogonia” (Tanrıların Doğuşu) adlı yapıtında evrenin ve dünyanın yaratılışı konularına çözüm getirmeye çalışır; tanrıların, yarı tanrıların, kahramanların soyağacını verir; onların maceralarını anlatır. Yunan inanç sistemi bu efsanelerle örülü olarak ortaya çıkar böylece. Gılgamış Destanı ve Tufan olaylarını ayrı paylaşım olarak yapacağız, takipte kalın…

Kaynakça:

  • Uygarlıklar Kavşağı Anadolu – Derman Bayladı.

 

 Not : Kayra Han Teması tanıtımı için yayınlanmış yazıdır boş boş yazı olacağına tarih bilgi kultür yazıları olsun istedim

Yorum Gönder

0 Yorumlar